Ahmet İnsel’in gündeminde Netanyahu’nun galip geldiği İsrail seçimleri, Brezilya’daki Lula yönetimi karşıtı gösteriler, Danimarka’da gerçekleşen seçimlerin sonuçları ve Amerika Birleşik Devletleri’nin seçim öncesi siyasal iklimi vardı.
Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhaba.
Ahmet İnsel: Günaydın. Geçen Salı İsrail’de seçimler gerçekleşti. Sonuçlarını değerlendiremedik. Önce İsrail’i, ardından seçimlerin yine çalkantılı geçtiği Brezilya ve Amerika Birleşik Devletleri’ni konuşuruz. İsrail’de seçim sonuçları dün kesinleşti. Meretz Partisi yüzde 3,16 puan ile seçim barajının altında kaldı. İsrail’de seçim barajı yüzde 3,25. Bu partinin barajı geçmek için gereksindiği oy 4 binmiş. Meretz barajın altında kalınca, 3,25 oy oranıyla çıkaratabileceği dört milletvekili de sağ partilere geçti. Meretz tarihinde ilk defa meclis dışında kalmış oldu. İsrail’deki partiler arasındaki en radikal sol partidir Meretz. Diğer taraftan, Arap partileri de seçime katıldı. Ama hiçbiri barajı geçemedi ve bu partilerin minimum oy oranıyla alabileceği milletvekilliklerinin toplamı da sağ partilere geçti. Bu durum, Netanyahu’nun etrafında oluşan ittifakın mecliste çoğunluğu sağlamak için gerekli olan 61 milletvekilliğinden biraz daha fazlasına, 64 milletvekiline sahip olmasına yol açtı. Netanyahu’nun partisi oyların yüzde 23’ünü alarak meclise 32 milletvekili çıkarttı. Milletvekili sayısını bir önceki seçime göre üç milletvekili arttırdı. Meclise sağ ittifak dahilinde giren dindar siyonist partiler içerisinde Itamar Ben-Gvir’in partisi de var. Son derece radikal, sağcı, ırkçı ve siyonist bir hareketi temsil ediyorlar.
Özdeş Özbay: Bu partinin İsrail tarafından terör örgütü olarak kabul edilen aşırı sağcı örgütlerin destekçisi olduğu da söyleniyor.
A.İ.: Destekçisi, evet. Ben-Gvir’in partisi ve benzeri bir politik eğilimdeki partilerin oy oranını topladığımızda, oyların yüzde 10’unu aldıklarını görüyoruz. Toplamda meclise 14 milletvekili çıkardılar. Meclisteki eski yapıyla kıyaslayınca 7 milletvekili arttırdıklarını görüyoruz. Meclisteki varlıkları güçlendi. Böylece Netanyahu etrafındaki koaslisyon mecliste çoğunluk hâlini aldı. Öte yandan, bu seçimlere dek başbakanlığı yürüten merkez sağ eğilimli parti de oylarını arttırdı. Fazladan 7 milletvekili çıkardılar. Diğer müteffik kanadı ciddi biçimde oy kaybettiği ve meclise milletvekili çıkartamadığı için Netanyahu karşıtı ittifak çoğunluğu kaybetmiş oldu. Bu seçimlere dair vurgulanması gereken bir diğer şey, bir önceki seçime nazaran katılımın yüksek olması. Bu seçimde yüzde 70’lik katılım gözlemlendi, ama bu katılım Netanyahu karşıtlarına değil Netanyahu ittifakına yaradı. Netanyahu’nun bireysel hedefini de iyi saptamak gerek: Başbakan olarak iktidarda kalmak ve kendisine yönelik yolsuzluk suçlamalarıyla ilgili araştırmaları engellemek.
Ö.M.: 300’ün üzerinde tanık dinlenmiş bu yolsuzluk suçlamaları bağlamında. Büyük bir dava bu.
İsrail’de yönetim ırkçı bir hâl alıyor
A.İ: B İsrail’in giderek daha milliyetçi, ırkçı bir yönetim anlayışını benimsediği ve sağcı toplumsal dalganın yükseldiği söyleniyor. Son demokratik kazanımların da ortadan kalkmaya başladığı bir dinamik içinde olduğu belirtiliyor. Bu, İsrail’in işgal ettiği topraklarda takındığı tavırla, bir tür apartheid devleti olmasıyla ilgili değil sadece. İsrail’deki Arap nüfusu yüzde 20 civarında. Fakat İsrail’de ırk bazında ayrımcılık da söz konusu. Aynı zamanda kültürel olarak son derece muhafazakâr ve reaksiyoner bir eğilim hâkim İsrail’de. Gelecek hükümetin muhtemel bakanlarından bazıları, eşcinsellere tanınan hakları ve cinsiyet ayrımcılığına dair engelleyici önlemleri gündemden kaldırmanın İsrail için bir ölüm kalım meselesi olacağını söylüyor. Bu, bütün dünyayı saran aşırı sağ dalgasının İsrail’deki abartılı bir yansıması.
Ö.M.: Itamar Ben-Gvir terörizm suçundan yargılanmış ve mahkûm edilmiş biri. İsrail tarihinin belki de en büyük teröristi. Şimdi İsrail’deki en büyük üçüncü partinin başında.
A.İ.: Netanyahu dindar Siyonist Parti’yle güç birliği yaptı. Bu partiyle yolları ayırmıştı, seçimlere yalnız girecekti. Son anda yeniden birleştiler. Böylece bu ittifak üzerinden oyların yüzde 10’unu da almış oldu. Bu yüzde 10, mecliste 14 milletvekiliyle temsil ediliyor.
Ö.Ö.: İsrail’deki en aşırı sağ meclis ve en aşırı sağ iktidar mı oluyor şu andaki?
İsrail tarihindeki en sağcı meclis ve hükümet
A.İ.: Tabii. İsrail’in tarihine baktığımızda, başat parti konumunda olan iki parti vardı. Biri İşçi Partisi, diğeri ise Netanyahu’nun partisi Likud ki hâlâ varlığını sürdürüyor. İşçi Partisi yok olmanın eşiğinde. 4 milletvekiliyle temsil edilecek yanılmıyorsam. Merkez sağ partilerin radikal sağa kayışı, toplumun ağırlık noktasının da sağa doğru eğildiğini ve İşçi Partisi’nin bu gidişatı durduracak gücünün olmadığını gösteriyor. Aşırı sağ ağırlıklı meclis kompozisyonu, hükümette de yansımasını bulacak. Bu ittifak içindeki partiler hükümette bakanlık isteyecek. Dinci partilerin birçoğu da hükümette bulunmuştu. Ama şimdi yükselişte olan dincilik değil, ırkçılık, ayrımcılık ve yayılmacılık. Bu eğilimleri destekleyen partiler yükselişte ve hükümet yapıcı konuma gelmiş durumdalar.
Danimarka’da seçimleri sosyal demokratlar kazandı
Şimdi bunun tersi bir eğilimden bahsedelim. Danimarka’da da seçimler yapıldı. Sosyal Demokrat Parti son 20 yıldaki en iyi seçim sonucunu aldı. Yüzde 27 oy aldı ve oy oranı bir önceki seçime nazaran yüzde 1.5 arttı. Bu oy oranıyla meclise 50 milletvekili çıkarttı. Çoğunluğu elde etti. Liberal Parti ise meclisteki varlığı açısından ciddi bir gerileme içerisinde. Oyları 10 puan azalarak yüzde 13’e düştü. Milletvekili sayıları da 20 kişi azaldı. Oy sayısı ciddi biçimde artan parti ise Danimarka Demokratları Partisi oldu. Oyların yüzde 8’ini aldılar. İlk kez seçime katılan bir parti bu. 14 milletvekiline sahipler. Meclisteki dördüncü ya da beşinci büyük parti konumundalar. Diğer taraftan, Yeşil Kızıl İttifak olarak tanımlanan birliğin ise oyları düştü. Oyların yüzde 5’ini elde ettiler ve 4 milletvekili kaybedip 9 milletvekiline gerilediler. Böylece meclisin en radikal sol kanadı zayıflamış ve meclisin sağ kanadı sabitlenip güçlenmiş oldu. Fakat Sosyal Demokrat Parti hükümet kurma kapasitesini de kaybetmedi. Sosyal Demokrat Parti’nin bu seçimdeki başarısı, kısmen göçmen politikasını hayata geçirme taahhüdü sayesinde oluyor. Benim bildiğim kadarıyla Avrupa Birliği içinde göçmen politikası konusunda en sert kuralları uygulayan ülke Danimarka ve sosyal demokratlar da bu kuralları takip edeceklerini belirttiler. Danimarka’da ikamet eden suç işlemiş yabancıların yurtdışında ceza çekmesini sağlayan bir ülke olduğunu unutmamak gerek Danimarka’nın.
Ö.Ö.: Neresiydi bu yer? Kosova mı?
Ö.M.: Suçlu sevkini Kosova’ya gerçekleştiriyorlar, evet.
Lula’nın başkanlığı Bolsonaro tarafından kabul edilmiş değil
A.İ.: İngiltere’nin Ruanda’yı suçlu sevkiyatı bölgesi olarak kullanmasına benziyor bu. Ancak bir iki tane böyle örnek vardır. Gündemi Amerika kıtasına taşıyacak olursak, Brezilya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de seçim sonrası endişesi hâkim diyebiliriz. Amerika Birleşik Devletleri’nde bugün ara seçimler yapılıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde, başkanlık seçimlerinden sonra geleneksel olarak senatonun bir kısmının temsilcileri yenilenir ve eyalet başkanlarının seçildiği bir ara seçime geçilir. Bu ara seçimlerde ise demokratların temsilciler meclisinde çoğunluğu kaybetme ihtimali yüksek. Hatta senatoda da çoğunluğu kaybedebilirler. Brezilya ile Amerika Birleşik Devletleri’ni aynı bağlamda ele alıyorum çünkü Brezilya’da geçen hafta Lula’nın seçimleri kazanmasından beri Bolsonaro Lula’nın kazandığını açıkça kabul etmedi. Yalnızca seçim sonuçlarını kabul ettiğini söyledi. Brezilya’da Pazar günü birçok yerde orduyu yönetime müdahale etmeye, Brezilya’yı kurtarmaya, devleti komünistlerden, Lula’dan kurtarmaya dönük çağırılar, gösteriler yapılmaya başlandı. Bunlar kalabalık gösteriler ve toplumun birçok kesiminden, gençlerden, kadınlardan, erkeklerden destek alıyor. Brezilya’da ordu darbe yapmaya çağırılıyor. Bu, 1964’teki darbeyi hatırlatıyor. Solcu başkanın seçilişinin hemen ardından böyle gösteriler yapılarak ordunun yönetime el koymasına zemin hazırlanmış ve Brezilya 1964’ten 1980’lere dek askerî diktatörlükle yönetilmişti.
Ö.M.: Brezilya tarihinin en kanlı ve işkenceci diktatörlük dönemiydi bu.
A.İ.: Brezilya’daki gelişmelere Elon Musk da el attı. Musk yönetimi öncesi Twitter, Brezilya’daki 3 aşırı sağ siyasetçinin hesabını nefret söylemi gerekçesiyle kapatmıştı. Bu 3 aşırı sağ siyasetçi şimdi milletvekili seçildi ve Musk bu üç siyasetçinin Twitter yasağının gözden geçirileceğini ifade etti. Bu, Musk’ın Twitter’da yapacağı işlerin ne çizgide olacağının sinyalini de veriyor.
Amerika’da aşırı sağ yükselişte
Amerika Birleşik Devletleri’ne gelirsek, bugün seçimler yapılıyor. Bu seçimlerde en çok endişe duyulan konu, seçimlerin sonuçlarının cumhuriyetçiler ve cumhuriyetçi seçmenler tarafından uygun bulunmaması durumunda işin 2020 Ocak’ındaki gibi yine büyük bir kalkışmaya dönüşmesi ve yerel olarak silahların konuşması. Özellikle Arizona’da bu tip bir endişe var. Burada seçim sayımının yapılacağı binanın etrafı silahlı saldırılara karşı tedbir olarak tel örgülerle çevrilmiş birkaç gün önce. Arizona’da cumhuriyetçilerin adayı yerel bir TV yıldızı kadın, “Seçimi kazanacağım ve o zaman sonucu kabul edeceğim” diyor. Seçmenler de buna benzer cümleler sarf ediyor. Seçimleri ancak cumhuriyetçiler kazanırsa seçimler temiz olur diye düşünülüyor. Çünkü cumhuriyetçilerin namuslu, demokratların ise sürekli hile yaptığına inanılıyor. Dolayısıyla demokratların seçimleri kazanmasının ancak hile ve hurdayla mümkün olacağı inancı hâkim. Birçok gözlemci, Amerika’nın seçim sonrası karışabileceği gözleminde birleşiyor. Liberal demokrasinin temel direklerinden biri olan seçim sistemine güvenin hemen hemen yitirildiğini ve bunun Amerikan demokrasisinin köküne kibrit suyu dökeceği kaydediliyor. Trump bu bağlamda son derece önemli bir figür. Seçimlerin kaybedilmesinin ancak hileyle mümkün olduğu düşüncesinin kaynağı Trump’a uzanıyor. Bu tutum maalesef dünyanın farklı ülkelerine de yayılmış durumda. Aşırı sağ, kazanmadığı her seçimi hileli diye etiketliyor.
Ö.M.: Elon Musk cumhuriyetçilere oy verin demiş açıkça.
A.İ.: Evet, öyle demiş. Musk’ın özellikle bu önümüzdeki dönemde seçimlere ve bu tür ülkelerin içişlerine karışma eğiliminin de artacağı söyleniyor. Amerika’yla ilgili endişe verici bir başka gelişmeden bahsedeyim: Bugün seçimlere katılan cumhuriyetçi adaylardan yarısından fazlası Joe Biden’ın seçildiği seçimlerin meşruiyetini hâlâ kabul etmiyor.
Ö.M.: Biden ilginç bir konuşma yapmış. Demokrasilerinin riskte olduğunu iliklerine kadar hissettiklerini söylemiş. Amerikan halkının demokrasinin korunacağı konusunda kaygılı olduğunu belirtmiş. Demokrasiyi korumak için önümüzdeki seçimlerin son şans olduğunu ifade ediyor.
Amerikalılar seçim sonrası siyasal şiddetin artacağından endişeli
A.İ.:Washington Post’un Cuma yayımladığı verilere göre, Amerikalıların yüzde 89’u seçim sonrası siyasal şiddetin artmasından ve hızla yükselmesinden endişe duyuyor; yani endişelenenler yalnızca demokratlar değil. Cumhuriyetçi seçmenler de böyle bir şiddet dalgasının gerçekleşme ihtimalinden endişeleniyor. Ama cumhuriyetçi seçmenlerin bir kısmı da bu şiddet dalgasının destekçisi. Bu nedenle seçim sonuçlarının aylara yayılabileceği endişesi de taşınıyor tabii. İç savaş olasılığından da söz ediliyor.
Şu sıralar yegâne umut seçime katılımın artması ve gençlerin bu katılımda büyük bir pay sahibi olması. Ama bu, cumhuriyetçilerin seçimleri kaybetmeleri hâlinde sonuçlara itiraz etmeyecekleri ve sonuçları tanıyacakları anlamına gelmiyor. Trump’ın bu noktada önemli bir sorumluluğu var. Muhafazakâr düşünürler giderek Trump’ın körüklediği ateşe odun taşıyor. Daha ılımlı muhafazakâr diyebileceğimiz düşünürler bunlar. Trump’ın kampanyasına gitgide daha fazla katılım gösteriyorlar. Endişe edilmesi gereken bir diğer konu da bu.
Ö.M.: Çok endişe verici. Paylaştığın bilgiler için teşekkür ederiz.
A.İ.: Ben teşekkür ederim. İyi günler. Görüşmek üzere.